6 Ocak 2011 Perşembe

Gecenin bir vakti aklıma gelmeyen bir şeyler var.

Gecenin bir vakti aklıma gelmeyen bir şeyler var.

           Etrafa saran sessizlik ve bu sessizlik barajını aşmaya çalışan küçük elektronik uğultular, dijital vızıltılar ve ne olduklarına, ne tür maddelerden türediklerine yada ne için olduklarına bir türlü anlam veremediğim en sonunda bu seslerin, bu manasız vurguların, abuk tonların kafamın içinde olduğunu düşündüğüm bir takım paranoyak sesler var ve her yanı sarmış durumdalar...
          Gecenin bir vakti bu seslere anlam kazandırmak için biçilmiş kaftan gibi... Şehir ve hayat karmaşasından bir şekilde pestili çıkmış herkes: huzurunu, bu kış gününün en güzel mekanı olmaya aday, sımsıcak yatakların en derin ve uykularının en hayattan uzak, gerçekten en izole ve masallarla donanmış en ücra köşelerinde buluyor... Yarının yine olduğu, herşeyin tekrar ve tekrar tekrarlanacağının ve en nihayetinde onunda yarınının ve onunda yarının olduğunu ve bu yarınların bu karmaşanın bu karanlığın ve bu keyif vermez durumların hiç ama hiç arkasının kesilmeyeceğini düşünmediğimiz tek yer uyku...
          Gecenin bir vakti aklıma gelmesini istemediğim şeyler var. Gecenin bir vakti sadece uyumak istediğim zamanlar var... uyumak ve çok nadir gördüğüm rüyalardan bir seçki yapmak yada sadece uyumak, sabah kalktığımda kalkmış en nihayetinde de huzurlu, deliksiz uzun bir uykudan sonra güne başlamak ve bodozlama dalmak karmaşanın içine, futursuzca kalabalığa karışmak ve insan selinde akmak...
          Gecenin bir vakti uykuya hasretim var... sessizlik belki iyi gelir diye düşüncelerim var. Belki o alır sarar bedenimi ve o uykunun filmlere konu olmuş en en en derin köşesine bırakır ve küçük dünyamı yaratmama izin verir yada sadece alır bedenimi sabaha sağlam bir şekilde teslim edilmek üzere....
           Gecenin bir vakti ne yapsam ardı arkası kesilmeyen sesler var... Paranoya bağlamış düşüncelerim ve bu seslerin kafatasımın içinden bir yerlerden geldiğine olan inancım var... bu hiç ardı arkası kesilmeyen minimalist ıslık sesi direk olarak kulaklarıma yakın bir noktadan beynimin derinliklerine uzanan bir damardan gecer kanın sesi diye düşünüyorum sonra diyorum ki kendi kendime: eğer öyle olsa kalbimin atımları ile renklenmez mi bu ritm... Beni hayata bağlayan ve kontrolumun asla bende olmadığı yegane hayat kaynağım, kulakçıklı, kapakçıklı esrarengiz Pompanın tüm iniltilerini de duymazmıyım... dıb dıb dıb dıb en amiyane tabiri ile... duyar mıyım bilemiyorum...
          Gecenin bir vakti yazıyorum... bir nebze olsun zihinsel boşlukta saklanmıştır bu gecenin uyku modu diyorum ama yazdıkça uzaklaşıyor, uzaklaştıkça uzatıyorum...

3 Ocak 2011 Pazartesi